Parcellita Schkovich Beden Eğitimi Profesörü
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 31/08/09 Tanınmışlık : 0
| Konu: parcellita. Perş. Eyl. 03, 2009 12:00 am | |
| - Spoiler:
"Sana hesap vermek zorunda değilim! Oldu ve bitti, artık istemiyorum seni. Anlamamakta niye bu kadar ısrarcısın? Uzak dur benden, senin değilim artık."
Bir nefeste söylemişti bunları. Soluksuz kalmıştı ve aciz bedeni acı içinde kıvranıyordu. Elini kolunu çekiştiren adam yüzünden acı çekiyordu Letje. Aldatıldığını görmüştü. Üstelik bunu kabul ediyordu adam. Ne kadar da acı bir durumdu bu. Letje yüzüne bakmamaya çalışıyordu. O muhteşem yüz hatları ve yeşil gözlere aldanacağını biliyordu. Bedeni titrerken, Jason'un melodik sesini dinledi bir daha duymak istemeyen kulakları.
"Yeniden benim olacaksın bebeğim."
Çenesini sıkıca kavramış, buz gibi iki elden sıyrılmaya çalıştı önce. Yapamadı. Karşısında bir vampir vardı, ona karşı koymak ne mümkündü. Ona sırılsıklam aşık olduğunu biliyordu ama göz göre göre aldatılmıştı. Hem de en iyi arkadaşıyla aldatmıştı onu. Bu haksızlıktı! Düpedüz haksızlıktı. Bir anda hayatı mahvolmuştu, aşık olduğu adam gitmişti... Taptığı, her şeyden çok sevdiği. Sırlarını anlatacak bir Narcissa da yoktu artık. Onu özlemeyecek miydi? Özlese bile tekrar ona dönemezdi Letje. Bu kadar gurursuz değildi. Bir kenara atacak kadar değerliydi Jason'un gözünde. Derin bir iç çekti. Jason'un eksi derecelerdeki elleri, çenesinden boğazına kayarken gözlerini kapadı Letje. Yutkunamıyordu. Göz yaşları doldu gözlerinin ucuna. Akamazdı. Aciz değildi bu kadar, yediremiyordu kendine. Adamın elini sıkıca tutup, kendine çekti son defa. Doyasıya öpmek için yaklaştı soğuk bedenine. Ensesine doladı ellerini, uzunca öptü. Bu veda öpücüğüydü. Son öpücük. Jason'un yüzü gülmüştü. Her hâlde affedildiğini sanmıştı. Yanılıyordu. Jason konuşmak üzereyken, işaret parmağını o buz gibi dudaklara değdirdi Letje. Çantasını koluna taktı ve saçlarını düzeltti. Göz kalemi akmış olmalıydı ki göz yaşını silmeye çalışırken, eline siyah lekeler bulaşmıştı. Kapıya ilerlerken, arkasına dönmeye tenezzül bile etmedi. Fısıldarken, ağlamamak için zor duruyordu.
"Elveda Jason!"
Dükkânın tahta kapısını araladı ve yağmurun kendini sergilediği havaya bıraktı kendini. Doyasıya ıslanacaktı şimdi. Dağıtmalıydı bir şekilde. Üç Süpürge veya Domuz Kafası çok popüler mekânlardı. Kimsenin 'neden ağlıyorsun' sorusuna cevap verecek hâli yoktu. Önüne çıkanı öldürebilirdi. Ateşinin çıktığını farketti, ıslak elini alnına götürdüğünde. Eve gidemezdi, Morwen'la kavga etmişti zaten. Sevdiği ve sevildiğine inandığı bir adam yüzünden. 'Her şey yalanmış demek'. Çığlık attı. Tok ses boş sokakta yankılanırken, deli imajı verdiği apaçıktı. Kollarını iki yana açıp etrafında döndü. Saçları dağılmış, makyajı iyice akmıştı. Aklına gelen tek mekan Çatlak Kazan'dı. Perişan bir hâlde, oranın yolunu tuttu. Yanında yeteri kadar galleon vardı. Ablasına nasıl hesap vereceğini merak ediyordu. Düşünmenin vakti gelmişti, elbette Arsiãna malikânesine geri dönecekti. Morwen da demişti ona. 'Geri döneceksin ama döndüğünde eskisi gibi bir Morwen olmayacak Letje, bunu sen istedin.' Çatlak Kazan'a gelebildiğinde, düşünceleri biraz olsun uzaklaştırmayı denedi. Başarılı olamaması ayrı bir muammaydı da. Görevlinin yanına ilerledi ayakları. Adamın yüzüne bakmamaya özen göstererek fısıldadı.
"Bana bir oda ver."
Adamın, kendisine uzattığı paslanmış anahtarı aldı eline. Gıcırdayan merdivenlere yöneldi topuklu ayakkabılar. Ayakkabısının tok sesi ve gıcırtı muhteşem bir bütünlük oluşturmuştu. İlerlemeye devam ederken, bileğine kramp girdi ve duraksadı. Acı içinde kıvranmayacaktı. Şimdi burada Morwen olmalıydı... Ona sıkıca sarılıp, üstün iksir yeteneğiyle ayağını iyileştirmeliydi. Kapının tıkırtısını duydu ve kafasını çevirdi. Perişan hâldeki yüzü kapıdan giren kişiyi görünce ekşidi. Sanki Tanrı onun dualarını kabul etmişti. Bu Morwen'dı! Ablası, tek gerçek dostu olan ablası... Ne kadar geç anlasa da öyleydi. Ablasının yanında kötü gözükmekten nefret ederdi. Güzelliğini, küçüklüğünden beri kıskanırdı. Makyajı akmış ve saçları dağılmış bir hâlle onun güzelliği daha da çok belli olacaktı. 'Rezillik!' diye geçirdi içinden. Morwen'ı incelediğinde, iyice ekşidi yüzü. En güzel elbisesini giymişti. Hep kendisinin de öyle bir elbisesi olsun istemişti. Çoğu zaman izinsiz alıkoymuştu, bir daha da bir şey vermedi Morwen ona. Dolaplarına büyüyle açılmayacak kilitler koydu. Kendine gelmeye çalıştı. Bir yanı ablasını çağırmak istese de yapamadı bunu. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, bunu kabullenerek gitmişti evden. Cezasını da en acı şekilde çekiyordu şimdi.
2 Gün Sonra *
Mavi gözler yavaş yavaş açıldı. Zarif esneme hareketleri ve boş yatakta gezinen narin elleri… Akşam uykusundan uyanmıştı Letje. Kızıl dağılmış saçlarıyla oynamaya başlarken, saate takıldı boş bakan gözleri. Bulanık görse de saatin yediye geldiğini kestirebiliyordu. Lanet olsun diye mırıldanırken, yataktan yavaşça kalktı. Kalkmaya çalıştı en azından. Bu da bir beceri değil miydi? Hayır, ama en azından denediği için kendini suçlu hissetmiyordu. Madison ona karşı hep anlayışlı olmuştu zaten, bu sefer de anlayışlı olacağından emindi. Belki de saçmalıyordu ve kendince bahane buluyordu. Bugün onun düğünü vardı, öyle değil mi? Beklemekten hoşlanmazdı Letje, şimdi çok önemli bir kişiyi bekletiyordu. Bu adil değildi. Güzel görünmek için çabalamak da adil değildi tabii. Makyajla haşır neşir olmaktan nefret ederdi, yine de arkadaşının düğününde güzel görünmeliydi. Çok makyaja gerek yoktu. Bu da bir nevi mutlu ediyordu onu. Evet, kendinin mutlu olmasından çok, Madison’un mutlu olması onu mutlu ediyordu. Vay be, ne dostluk! diye düşünürken, hafif bir gülümsemeyle karışık bir tebessüm kapladı yüzünü. Saçları bu sefer kızıl olmuştu. Arkadaşlarının dikkatli olduğunu biliyordu, peki saç rengini de farkedebilecekler miydi? Dolaptan güzel bir elbise seçti ve pijamasını yavaşça çıkardı. Elbiseyi biraz süzdü, ardından giydi. Aynanın karşısına geçtiğinde, tereddütsüz güzel göründüğünün farkındaydı. Ah, bu kadar kendini beğenmek zorunda mıydı? Makyaj namına biraz kalem çekti ve ruj sürdü. Daha fazlası beklenmemeliydi ondan, üşengeç Letje’nin bunu yapmak istemesi bile ayrı bir muammaydı. Yavaşça merdivenlerden aşağı indi ve kapıya yöneldi. Çok geçmeden, acı gerçekle karşılaştı; ev terlikleriyle dışarıdaydı! Hay ben senin… Cümlenin devamı gelmedi tabii, küfürü kendine yakıştıramıyordu. Kime masal anlatıyoruz, küfür etmeyi seviyordu. Onu rahatlattığı bariz bir gerçekti. Asasını kapıya doğrultup, kilidi açtı. Bugün üşengeçliği üzerinde değildi. Madison’a bağladı bunu. Mutluluk demek, arkadaşlık demekti. Oha Let, bu neydi böyle? Topuklu ayakkabıları vardı, ama onlarla yürüyemediği de bir gerçekti. Kadınsı olan hiçbir şeyi tam olarak becerememişti zaten. Ne diyorlardı böyle kızlara, erkek fatma mı? Yine her zamanki Converse* lerini ayağına geçirdi. Mor Converseler adeta parıldıyordu. Ayakkabılarının temizliğine önem verirdi, temizliğe önem verirdi. Dışarı çıkar çıkmaz, ikinci bir darbe… Yağmur! Bütün makyajı akmış ve saçları mahvolmuştu. Derince bir nefes aldı ve çılgınca bağırdı.
"Yağmurdan nefret ediyorum!"
Sokak boştu şansına, yine de sesinin yankılanmasını engellemedi bu. Kendi sesini duymayı pek sevmiyordu aslında. Aslında hiçbir şeyi sevmiyordu. Bir daha eve dönemezdi. Zaten yeterince zorlamıştı sınırlarını. Fransa’ya cisimlenirken, aklına takılması gereken ama daha önce hakkında düşünmeye tenezzül bile etmediği bir şey takıldı. Ne hediye alacaktı? Son dakikada mı gelirdi bu aklına! Kendine aldığı yeni ayakkabılar geldi aklına. Kızlar yeni ayakkabılara dayanamazdı. Ayakkabılar, asasını sallamasıyla yanında belirdi. Hızlıca Fransa'ya cisimlendi. Sekerek ilerleyen Letje, güzel manzaraya doyasıya baktı. Bu manzarayı her zaman göremezdi. Düğün alanını bulmak zor olmadı. Dağınık kafası, müziklerin geldiği yöne gidebilmeyi almıştı. Karşısında gördüğü bembeyaz gelinlik içindeki Madison... Müthiş gözüküyordu! Ondan etkileyici olmak mümkün değildi sanki. Madison'un yanına kendinden emin adımlarla ilerledi ve kocası olacak adamdan uzaklaştırdı. Aralarına girdi desek daha doğru olur aslında. Muzurca gülümsedi. Madison'a bir tur attırdı kendi etrafında. Saçını biraz karıştırıp, erkeksi bir tonla konuştu. Büyüyü seviyordu.
"Boş musun fıstık?"
Madison'un kahkahalarıyla aralarından çekildi ve damatla gelinin sırtlarına basarak, eski hâllerine döndürdü onları. Ayakkabıları unuttuğunu farketti ve Madison'un kucağına fırlattı. Sinsi ama tatlı bir bakış atarak, kalabalığa karıştı. Müzik baş ağrıtıcıydı, kafayı dağıtmak için barın yolunu tuttu.
| |
|
Rehberlik Öğretmeni Seçici Profesör
Mesaj Sayısı : 43 Kayıt tarihi : 01/09/09 Tanınmışlık : 0
| Konu: Geri: parcellita. Perş. Eyl. 03, 2009 12:02 pm | |
| Betimleme : 33/33 Dil Kuralları : 29/33 Görsellik : 32/33
+1 Puan da LS Yönetiminden.
95 Puan! | |
|